26 Nisan 2011 Salı

Gümüşdikeni' nden mesaj

"Now I lay me down to sleep ,I pray the Lord my soul to keep. If I die before I wake, I pray the Lord my soul to take."

Yani Olmuyor İstesem De

Geçtiğimiz yolları arıyor gözüm yine
Sanırım şehir uzakta kalıyor

Ellerimi uzatsam tutmak isterim günü
Ama güneş her gece tepemde doğuyor

Yani olmuyor, olmuyor istesem de
Kimse gelmiyor beklesem de
Yani olmuyor, olmuyor istesem de
Kimse gelmiyor

Yaz kokusu duyardım kışın ortasında bile
Uzun cümleler kurardım konuşurken
Eski filmlerde kaldı böyle sözler deniyor
Ama şimdi filmler bile eskimiyor

22 Nisan 2011 Cuma

Hebele Hübele


Bazen kafama mavi huni takıp hebele hübele diye ortalıkta koşasım geliyor bazen de en ufak terslik yapana kafa göz dalasım geliyor. Yarabbim ben ne oldum böyle? Manyaklıkta kariyer mi yapıyorum?

20 Nisan 2011 Çarşamba

Yine Yazı Bekleriz

Havalar çok soğuk ve yağmurlu. Aşırı yağmurlu bir yerde büyüdükten sonra gelip yeni bir hayat kurduğum İstanbul'un bu yağmurlu sahnelerini hiç sevmiyorum. Bu sahneleri rtük gelip kesse mesela, sadece güneşli günleri bıraksa bize olmaz mı? Zaten okul insanı insanlıktan çıkarıp robota dönüştürüyor, bari hava moral olurdu bize. Dün 3 saat kalkmadan interpolasyon yapıp, yanlış işlemler yapıp depresyona giren, ölesi gelen kadın portresi çizdim. Hesap makinesini kırıp parçalayasım geldi ama sonra düşündüm ki ya yanlış yapan sen, makineye kızan sen. Adamın ne suçu var ? Biraz Hürrem Sultan kitabını okuyup entrika öğrendikten sonra artık uyuyum dedim. Sonra bir an hesap makinemin yokluğunu hissettim, gözümün önünde sayılar uçuşmaya başladı. Eeehhh dedim gidin lan uyumam lazım. Sağa dön, sola dön, sırtüstü, yüzüstü derken ne kadar süre sonra uyuduğumu bilmiyorum. Uyku problemime çare bulmam lazım. Yastığa başını koyunca uyuyan insanlardan olamam belki ama en azından çok beklemeyeyim uyumak için.
Dude ler yemeğe çağırdı gitmem lazım, yemek için yaşayanlardanım :)

15 Nisan 2011 Cuma

ARTIK...


Günün son saatleri. Yorucu bir günün ardından(her cuma olduğu gibi) sergilenen bir tiyatro "Artık..." Başta sıkıcı ve salakça gelen ama zaman ilerledikçe içimi kaplayan hüzne ve tatmine kendimi bıraktığım oyun. Sevgiye aç olarak büyümüş ve takıntılı olmuş bir bekçi; aşkından doğan ölüme sevinen bir genç; Beyrut' ta öldürülemeyen genç kuşbaz ve aklımda kalan güzel sözler, arapça ninniler. "eğer bir yerde kuşlar uçuyorsa, orada duyacak bir şeyler var demektir." Ya yoksa, ya kuşlarda ümidini kesmişse hayattan, tutunacak bir umut kalır mı insanlara ya ada geriye isana dair izler kalır mı? Artık birileri duymalı ve görmeli... Çok geç kaldık mı? Hala kurtarılacak bir şeyler kalmıştır belki. Hey durmadan konuşup kafamı şişiren iç seslerim, düşünün ve bir çözüm bulun bana. Umuda giden bir çözüm. Çocuğuma bırakacağım güzel bir Dünya. Vücudumda mikroplar yayılırken ve vücut ısım artarken , hoşçakal zalim Dünya...